10 Ocak 2013 Perşembe

DERİNDEN



Önemsiyorum evet

Aysızlığın yüzüne vurmasını

Ağzındaki paslı tadı

Ve elmalarının kurtlanmasını.

Sebebi yok gibiyle var gibiden bile çok arası bir yerde,

Ve anlatamayacağım kadar önemsediğim için belki de.



Diyeceksin ki “Ne bilirsin sen?

Ne anlarsın da ne zannedersin o oturduğun yerden?”



Ötesi aynı kavşak, berisi bir örnek sözümün,

Dilime zeval olmaz ya iki kelimenin bir laf etmesinden

Haklısın derdim sana inan hiç çekinmeden,

Tanımasa, bilmese ve duymasaydım,

Ruh ruha değince çıkan sesi o kadar derinden…

ÇARPAN DÜŞÜNCE



Ne tanrıyım,
Ne de çamur parçası.
İhtiyacım yok mucizeye,
İnsan olmak için…

Ayağımın altında,
Toprak, demir, ateş.
Bilinmez sonsuz boşluk,
Başımın üstünde.

Aralarında ben.
Yalnız et,
Kanlı merak,
Çarpan düşünce….

UMURSAMADAN


Öyle çok çağırdım ki seni.
Tekrarladım ki adını,
Neşesi ağır bir şarkıya dönüştü dilimde
Ve söylüyorum şimdi kimseler duymadan,

Ayın fısıldadığı masalların,
Tohumunu çatlattığı,
Sabah yıldızının,
Kokusunu hatırlattığı,
Dere kenarında açmış çiçek tazeliğinde,
Gelip gelmeyeceğini umursamadan…

DENİZ REÇELİ


Deniz reçeli, gökkuşağı ezmesi, salçalı bulut.
Rüzgar çayı, annemin sesi, sevdalı omlet,
Yağmur balı, meşe gölgesi, şiirli ekmek…


Kahvaltı masam dün, bugün, yarın.
Davetli misiniz, yoksa gelir misiniz.
Gelip de tatmadan giden, siz miydiniz.
Kalabalık değildi zaten, olsaydı fark ederdim.

Gözyaşlarının soğuk olmadığı,
Hiçbir şeyin özlenmediği yerde,
Saklayacak ne çok şeyi olan,
Bir ben,
Bir de sizdiniz…    
                                                               

ÇOK GÜZELLİK

Çok güzellik gördüm,
Çok yoruldum.
Koyunlarımı çaldılar uykularımdan,
Kuştüyü yastıkların kuşlarını da ben öldürdüm.

Birisi gidişine bitiş saklardı,
Biri başlayış.
Bilemezdim ne yapacağımı,
Ağlamayı unuturdum.

Yüksekten atlardım da düşmeden tutardım kendimi.
Sonra düşünceye kadar bırakırdım.
İki gözümün arasına fil sığdırırdım da,
Filin alnımda oynayan kuyruğuydum, sıkılmazdım.

Paralı düşmanlar tutardım kendime parayla,
Sonra yel değirmenlerime saklanırdım.
Ne ben verirdim istediklerini,
Ne de onlar alırdı verdiğimi.
Cam yünüydüm, hem sıcak tutar hem kaşındırırdım.

Çok güzellik gördüm,
Çok yoruldum çok güzellikten,
Bilseydim böyle de olurmuş güzellik,
Daha erken kalkardım sabah,
Daha erken yola koyulurdum…

ÇOBANIM OL

Ben kapını çaldığımda,
Kalbinin kapılarını aç.
Ben içeri girdiğimde,
Sen orada ol.
Ben gülünce gözlerimin içi gül gül,
Dalım ol, yaprağım ol, bahçem ol.

Ben şaka yaptığımda,
Ciddiye al ve gül.
Ben sustuğumda,
Yıldızların diliyle anla beni.
Ben kanadığımda yüzüm, gözüm al al,
Tuzum ol, tütünüm ol, kan taşım ol.

Ben bir yoldan geldiğimde,
Yoldaki yönüm ol.
Yemyeşil bir tepe olayım ben,
Bala batmış güneş koksun tenin.
Ben orada kalmak istediğimde usul usul,
Koyunum ol, kavalım ol, çobanım ol...